MUTLULUK ARAYIŞININ TUZAKLARI

Hayaller, Gerçekler ve Beynin İronisi

Günümüz dünyasında mutluluk, üzerinde en çok konuşulan ama en az anlaşılan kavramlardan biri haline geldi. Sosyal medya, kişisel gelişim kitapları ve popüler kültür, mutluluğu sanki herkesin bir anda ulaşması gereken bir hedef gibi lanse ediyor. Ancak mutluluğa bu kadar çok odaklanmak, aslında onu bize daha da uzaklaştırıyor. Çünkü beyin, mutluluk gibi kavramları hedef olarak anlamlandırdığında, bu kavramın doğal akışını bozuyor ve bizi daha büyük bir tatminsizlikle yüz yüze bırakıyor. Peki neden?

Beynin Hayatta Kalma Eğilimi ve Zorluk Algısı

Beynimiz, evrimsel olarak hayatta kalmaya programlanmıştır. Bu nedenle bir şey ne kadar kolay görünürse, beynimiz ona daha az değer biçer. Zihnin “kolay olanın bizi hayatta tutamayacağına” dair temel bir inancı vardır. Bu inanç, bizi sürekli olarak zor olanın peşinde koşmaya iter. Hayatta kalmak için gereken kaynakların genellikle zor elde edildiği eski çağlardan gelen bu eğilim, bugün bile hayatımızın her alanında etkisini gösteriyor.

Bu yüzden hayallerimize “zorluk” etiketi koyarız. Hayal dediğimiz şey, aslında bizi mutlu edeceğini düşündüğümüz arzuların toplamıdır. Ancak “hayal” kelimesi bile zihin için bir çeşit soyutlama ve ulaşılamazlık hissi yaratır. Böylece, beynimiz bir yandan hayallerin peşinden koşmamızı isterken, bir yandan da bu hayallerin imkansız olduğunu düşünerek bizi hayal kırıklığına hazırlar. Bu içsel çatışma, mutluluğun neden çoğu zaman elimizin altından kayıp gittiğini açıklar.

Mutluluk Hedef Mi, Süreç Mi?

Mutluluğun hedef olarak anlamlandırılması, onun doğasından sapmamıza neden olur. Oysa mutluluk bir hedef değil, bir süreçtir. Hayatın her anında var olabilen, anlık duyguların toplamıdır. Ancak biz mutluluğa bir hedef gibi baktığımızda, beynimiz “şu anda mutlu değilim” yargısını daha sık devreye sokar. Bu yargı, bizi daha fazla çabalamaya iter, çaba ise genellikle daha büyük bir hayal kırıklığı yaratır.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Bir kişi yeni bir araba almak istediğinde, onun hayalini kurarken kendisini mutlu hisseder. Ancak o arabaya ulaştığında mutluluk hissi hızla kaybolur. Çünkü mutluluk artık ulaşılmış bir hedef haline gelmiştir ve zihin yeni bir hedef aramaya başlar. Buna “hedonik adaptasyon” denir; insanın olumlu bir deneyime hızla alışarak, eski mutluluk seviyesine geri dönmesi. İşte bu yüzden mutluluk hedef olmamalı; o hedefe giden süreçte yaşanan küçük anların toplamı olarak görülmelidir.

Hayaller ve Mutluluk: Yanlış Anlamlandırmanın Sonuçları

Birçok insan mutluluğu dışsal bir faktöre bağlar: daha iyi bir iş, daha güzel bir ev, daha fazla para veya toplumda daha yüksek bir statü. Ancak mutluluk, dışsal bir varlık değil, tamamen içsel bir deneyimdir. Bu noktada devreye bir ironi girer: Zihin, mutluluğu çok fazla anlamlandırdığında, onu elde etme sürecinde yaşanan her zorluğu olduğundan daha büyük görmeye başlar. Bu durum, mutluluğu imkânsız bir hayale dönüştürür.

Ancak hayaller, bizi imkânsızlığa değil, ait olduğumuz şeylere bağlar. Bir kişinin “hayalim” dediği şey, aslında onun ruhsal dünyasında en derin anlam taşıyan, kendisini tam hissetmesini sağlayacak unsurlardır. Hayallerimiz, bizim kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi ve hangi duygularla bağ kurduğumuzu gösterir. Bu yüzden hayallerimizle barışmak ve onları zorunlu bir hedef değil, yaşamın anlamını tamamlayan parçalar olarak görmek, mutluluğa daha sağlıklı bir bakış açısı kazandırabilir.

Zihnin İronisi: Çok İstemek, Daha Az Sahip Olmak

Bir şeyi çok istemek, bazen onu elde etmenin önündeki en büyük engeldir. Bu durumu şu şekilde düşünebiliriz: Bir kuyudan su çekmeye çalışıyorsunuz, ancak ipin ucundaki kovaya çok fazla güç uyguladığınızda, ip kopuyor ve kova kuyuya geri düşüyor. Mutluluğu arayışımız da bazen bu kadar güçsüz kalıyor. Çünkü mutluluğa yönelik çaba, zihni sürekli tatmin edilmesi gereken bir görev haline getiriyor. Bu görevdeki her başarısızlık, daha fazla mutsuzluk yaratıyor.

Mutluluk ise çabayla değil, akışla gelir. Bazen hayatın akışına kapılıp gitmek, planlamadığınız küçük anların tadını çıkarmak, zihninizi serbest bırakmak size daha fazla mutluluk getirebilir. Çünkü mutluluk, üzerine ne kadar az düşündüğümüzde o kadar çok hissedilir.

Mutluluk Anlamdır, Hedef Değil

Günümüz insanı, mutluluğu hedefleştirdikçe ondan uzaklaşıyor. Çünkü mutluluğun doğası, onun bir sonuç değil, bir süreç olmasıdır. Mutluluk, hayatta kalma mekanizmalarımızın ötesinde, anlam bulduğumuz anlarda saklıdır. Bu anlam bazen bir dost sohbetinde, bazen bir kitap sayfasında, bazen de bir gün batımını izlerken ortaya çıkar.

Hayatın her anında mutluluk aramaktansa, anı yaşamak ve o ana anlam katmak, mutluluğu daha erişilebilir kılar. Hayallerinizi gerçekleştirmek için çabalayın ama hayallerinizin sizi yetersiz hissettirmesine izin vermeyin. Unutmayın, mutluluk arayışında önemli olan, varılacak bir yer değil, o yolculukta hissettiklerimizdir.

Bu yazıdan sonra belki de en önemli soruyu kendinize sormalısınız: “Bugün, mutluluğa değil de anlamlı bir ana sahip oldum mu?”

“Yazımın sonuna çok sevdiğim bir sözümü eklemek istiyorum: ‘Zihin kolay olanı küçümser, zor olanı arzular; çünkü hayatta kalma içgüdüsü, çabanın değerini başarıyla ölçer.‘”

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Hoşça kal!

Hakkında Tunç KAYA

Uzman Psikolog ve Aile Danışman Ömer Tunç KAYA, Atılım Üniversitesi İngilizce Psikoloji mezunu olup, Ufuk Üniversitesin de Sosyal Psikoloji ve Gelişim Psikolojisi üzerinde Tezli Yüksek Lisans eğitimini tamamlayarak uzmanlığını almıştır. Sembol Psikolojik Danışmanlık Merkezinde terapistlik faaliyetine devam etmektedir. Yetişkin ve ergen terapisi, psikoterapi, hipnoterapi, cinsel terapi, kaygı bozukluğu, öfke kontrolü, stresle baş etme, kriz ve krize müdahale etme, yas süreci ve ayrılık sonrası depresyon gibi pek çok konuda destek vermekle beraber endüstri alanında kurumsal ve bireysel danışmanlık hizmeti vermektedir.